ölüm tanrısı tarafından sürüldüğüm bu çöl....
bitmeyen gün batımları ve doğumları..
karanlık.aydınlık.karanlık.aydınlık.karanlık..
insanlık,en büyük paradoksu,yaşamın devamını gözden kaçırmış.
günbatımında karşıma çıkan çıplak dişi,uyuttuğum cinsel duygularımı uyandırmak için çaba bile harcamadı.onu bu yüzden sevmiştim.
aslında onu hiç sevmedim.
o hiçbir zaman var olmadı...

23 Aralık 2008 Salı

you have to give up

And you open the door and you step inside
We're inside our hearts
Now imagine your pain as a white ball of healing light
Thats right
Your pain, the pain of self is a white ball of healing light
I dont think so
This is your life
Good to the last drop
It doesnt get any better than this
This is your life and its ending one minute at a time
This isnt a seminar
This isnt a weekend retreat
Where you are now you can't even imagine what the bottom will be like
Only after disaster can we be resurrected
It's only after you've lost everything you are free to do anything
Nothing is static
Everything is evolving
Everything is falling apart
You are not a beautiful and unique snowflake
You are the same decaying organic matter as everything else
We are all part of the same compost heap
We are the all singing all dancing crap of the world


You are not your bank account
You are not the clothes you wear
You are not the contents of your wallet
You are not your bowel cancer
You are not your grande latte
You are not the car you drive
You are not your fucking kakkeys


You have to give up
You have to realise that someday you will die
Until you know that
You are useless


I say, let me never be complete
I say, may I never be content
I say, deliver me from swedish furniture
I say, deliver me from clever art
I say deliver me from clear skin and perfect teeth
I say you have to give up
I say evolve, and let the chips fall as they may


I want you to hit me as hard as you can

27 Kasım 2008 Perşembe

LAST LETTER FROM ROXANNE

aklımı saran bir karanlık..çok sesli bir kirlilik.kanmda dolaşan zehir..

karşımda birir kız duruyor..karşımda.rkamda üstümde altımda..heryerderd

e

ne yazdığımı bilmiyorum ..bilicinm kapalı..aslında açık..belki kapalıdır bilmiyorum...ama ayaklarımın yerden kesilmesi vücumdaki sıcaklık...kendimi iyi hissettiryor..

yemek yok.su yok.uyku yok..sadece onun gerçekliği..o gerçeklikle savasılamaz.karşı konulamaz...saece tuytsalk olunur...

ayağa kalkamıyorum..

yatakta ytatıyor hiç kalkmıyorum..hayaller.anılar..planlar..

hepsi gözlerimin önüde yavasca gecerek bana biaz olsun mutluluk veriyor...

kanım istiyor



daha fazlaistiyor..

ruhum istiyor..bendenm istiypr..

bey nim ve kalbim istiyor..

elbette karşı koyamıyorum..,

daha fazla alıtorum.alıyorum ve daha fazla.ve biraz daha ve biraz daha biraz biraz .biraz daha..

ama bedenim istemeye devam ediyor..hgiç durmadan istiyor..

istedeğini lede eene kadar istiyor..ve elde ettikten sonra daha fazla istiyor.

elimden bir şey gelmiyor..önce elimdekileri,sonra sevgililerimi sonra da kendimi satıyorum...

hayatımda satacak bir tek şey kalmadığında bu anlamsız hayatımda ,kirli bir tuvallette ölü bulunuyorum

16 Kasım 2008 Pazar

its a hell of a way to die

sabah 3.45..kabuslarıma ara veriyorum titremelerimle.kendimi sokağa atmamla tanıdık bir yüz buluyorum .hiç konuşmadan ihtiyacım olanı veriyor.bu saatte hiçbir şeyi umursamıyorum.sokağın karanlık bir köşesinde bir vuruş yapıyorum..arada hiçbir yerden gelip hiçbir yere giden insanların görsel tecavüzlerine mahsur kalsam da,titremelerin kesilmesiyle her şey gerçekliğini yitiriyor.
sonra onu görüyorum yeniden.
en zayıf anımda ortaya çıkan vahşet tanrıçası.
seni seviyorum diyorum.
yeniden ve binlerce kez.

"bana ulaşman için öldürmen gerek"

ve yeniden yolculuğuma başlıyorum.
karanlık tarafa geçiş yolculuğu.
insanlar anlamıyor.
sakin bir hiçlikte sakin bir ev seçiyorum.
hızla kapısını kırıp evdeki herkesi bir araya topluyorum.
bir anne ve 3 çocuk.
hepsi ölüyor.
ve ben yine yanlız kalıyorum.
ve kabuslarım yeniden başlıyor.

12 Kasım 2008 Çarşamba

as mad as hell


evet dedi bana ölürken.gözlerinin içine bakıyordum.hiç bir şey hissetmiyordum.o ağlıyordu.ben gülüyordum.sonra öldü galiba.
sen öldürdün dediler bana bir günbatımında.
sonra kapattılar beni benden küçük bir odaya.
günde 1 kere yemek verdiler.çıkarmadılar dışarıya.
sanırım 20 yıl sonraydı..intihar etmeyi bıraktıktan 2 yıl sonra..gidebilirsin dediler.ya arkadaşım ne olacak dedim.
güldüler bana..

yanıma 2 yıl önce gelmişti.son intihar girişimden 12 gün sonra.arada gelir giderdi önceleri.sonra hep kalmaya başladı.hiç gitmedi..şimdi yine gitti.

dünya değişmişti.insanların acelesi vardı.sanki hepsi "sara" hastasıydı.
ve tanrı ölmüştü.
.....
yürüyordum.onu gördüm.20 yıl öncesi gibi ağlıyordu.hala ağlıyordu.
ölmemişti.
sonra arkadaşım geldi yanıma aniden.."öldür onu" dedi bana."20 yılını çaldı ve başkalarına sattı".
yanına gittim.
sonra ağlamadığını farkettim.en başından beri gülüyordu.ağlayan bendim.
ve o anda parmaklarımla gözlerini çıkardım ve dişlerimle yüzünü parçaladım.
ve kalbini elime alana kadar parçaladım göğüs kafesini.
sonra buldular beni kan gölünün üstünde yanımda bir cesetle.
hastalıklı mısın dediler.cevabımı beklemeden cevap verdiler.
evet
evet
evet dediler..
ve yine kapattılar beni benden küçük bir odaya.her gün uyusturdular..intihar edecek halim bile yoktu.tam 15 yıl boyunca.
sonra biraz iyileştin dediler.başka insanların yanına koydular beni.
bir gün mutfaktan bir bıçak buldum.tüm oda arkadaşlarımı ve beyaz önlüklü kaslı adamları doğradım.
sonra kafama bir kursun geldi.
ve öldüm

1 Ekim 2008 Çarşamba

it's a nihilist dream come true

Dün gece hiç izlemediğim bir filmi gördüm rüyamda.. Hiç dinlemediğim bir şarkıyla akıp geçti beynimden. Siyah beyaz bir filmdi yaşamım gibi..
hiç görmediğim şehirlere götürdü beni..
hiç görmediğim insanlarla tanıştım aynı rüyada ve benim hiç yemediğim yemekleri yedik birlikte tanıştığım ama tanımadığım insanlarla..
hiç kullanmadığım uyusturucuları kullandım o hiç gitmediğim yerde tanımadığım insanlarla birlikte.
hiç hayalini bile kurmadığım galaksilere yükseldim aslında hiç kullanmadığım uyusturucuları kullanarak hiç tanımadığım insanlarla birlikte.
hiç hayalini bile kurmadağım galaksilerde asla sevemeyeceğim bir kız sevdim.
asla sevemeyeceğim kızı terk ettim asla hayalini bile kurmadığım galaksilerin birinden ayrılırken tanıstığım ama tanımadığım insanlarla...

izlemediğim film bittiğinde ve hiç duymadığım şarkı durduğunda, asla gerçekleşmemiş olan uykumdan uyandım.
ve aynaya baktığımda, gerçek olmadığımı gördüm, yüzüm yerine arkamdaki duvarı gösteren asla var olmamış olan aynada.

25 Eylül 2008 Perşembe

lake constans

beni yanlız bırak diye bağıran bir kaktüs ağacının gölgesinde,dizlerini gökyüzüne dayamış,kendi kendisiyle konuşan bir şizofren.....konstans gölü nden atla geçişi oynuyordu aslında beyninin içinde..

George: ama, ya böbrek flambe?
Jannings: siz hiç böbrek flambe yediniz mi?
George: hayır bildiğim kadarıyla yemedim.
Jannings: bilmiyorsanız yemiş olamazsınız zaten.
George: hayır
Jannings: bana karşı mı geliyorsunuz?
George: evet, yani hayır, yani evet, size katılıyorum.

aslında ne okumuş ne de izlemişti bu oyunu. Biliyordu sadece..

9 Haziran 2008 Pazartesi

YOK

korkuyla kapatılan hissiz bedenlerimiz, klostrofobik bir aşkla şiddetin dogmatik yüzünü deniyoruz bu zavallı odada. cesetlerimizin ırzına geçerken kasıklarımız, zevkin mahrur yüzünde yanlızlığı tadıyoruz.

küçük bir çocuktum ben,hayata gülümseyen. vahşetti bana sevgisini veren. elime bıçağı verip de bana öldür diyen.

duyguları öldürdüğünde, uyanıklıkla uyku arasında geçmiş bir kaç bin yıl gördü ruhun o saf ve temiz çirkinliği.

sen benim oğlum isa değilsin dedi şeytan bana. fakat seni oğlumdan çok seviyorum. o öğrenemedi öğrettiklerimi, karanlık tarafı seçti, sevgiye, umuda bağladı düşüncelerini.

1 Haziran 2008 Pazar

asıl şeytan: TANRI


bir bakirenin kanlı dansı gözlerimin önünde.yavaşça çoğalan sigara dumanı.
günü kurtarmak için atılan son bir çığlık.
iki şehir arasında gidip gelen tek bir tren.sadece gidiş bileti alan yolcular.inilecek tek durak.yaşayacak tek insan.ölecek olan binlercesi...

Mexico city'de kalabalığın arasındayım.binlerce insan.kaybolmuş bir yol.biten bir aşk.
Güney kutbunda dondurucu soğuktayım.binlerce kar tanesi.kaybolmuş bir avcı.savaşan bir hayvan.
Moğolistan'da çadırların arasındayım.binlerce fakirlik.kaybolmuş bir halk.belirgin bir sömürü.

Akşamdan kalma bir gülümsemeyle karşıma çıkan tanrıça.tanrının eşi.mutlak güzelliğin var olmayan idea lar dünyasından çıkıp karşıma gelişi.saf kötülük.harcar harcar harcar.son nefesime kadar çekti beni.

30 Mayıs 2008 Cuma

VACUM CLEANER EYES: ALTIN VURUŞUN MUCIDI

ASIL ADI YUCATAN BALAMBA OLAN VACUM CLEANER EYES, 22 EKİM 1917' DE MEKSİKA'DA DOĞDU.BABASI TORBACI,ANNESI FAİŞE OLAN YUCATAN,KÜÇÜKLÜĞÜNDEN İTİBAREN KÖTÜ ALIŞKANLIKLARLA BUYUDU.9 YAŞINDA SİGARAYA,12 YAŞINDA ESRARA,15 YAŞINDA İSE EROİNE BAŞLADI.BABASI TARAFINDAN SIK SIK DÖVÜLEN YUCATAN,BİR KAÇ KEZ DE ANNESİNİ PAZARLAMAK ZORUNDA BIRAKILDI. 1935 DE,18 YAŞINDAYKEN,ARTIK DAHA FAZLA YAŞAMAMAYA KARAR VERDİ ALTIN VURUŞ YAPARAK ÖLMEYİ SEÇTİ.ANINDA KALBI DURDU FAKAT O ESNADA EVE GELEN KIZ ARKADAŞI VERACRUZ KI KENDİSİ DOKTORDUR,YUCATA'NIN KALBİNE DOĞRU Bİ ADRENALİN İĞNESİ ÇAKTI VE ONU YENİDEN YAŞAMA DÖNDÜRDÜ.YUCATAN TAM 3 DAKİKA ÖLÜ OLARAK KALMIŞTI.ÖLÜ OLARAK KALDIĞI 3 DAKİKADA TANRIYI GÖRDÜĞÜNÜ SÖYLEYEN YUCATAN ARTIK KENDİNE DAHA İYİ BİR YOL ÇİZECEĞİNİ SÖYLEREK MEKSİKADAN GÖÇ ETMEYE KARAR VERDİ.BU KARARINDAN 5 YIL SONRA, 10 HAZİRAN 1940 DA PARİS'E GELEN YUCATAN,II. DUNYA SAVAŞI İÇİNDEKİ AVRUPANIN HALINI GÖREREK FAŞİSTLERE KARŞI SAVAŞMA KARARI ALDI.16 HAZİRANDA PARİS İN DÜŞMESİYLE BİRLİKTE,ALMANLARA KARŞI YÜRÜTÜLEN GİZLİ DİRENİŞ ÖRGÜTÜ(GDÖ)NE KATILDI.ÖRGÜT LİDERLERİ ONA TAKMA AD OLARAK VACUM CLEANER EYES ISMINI VERDILER.YUCATAN ÖRGÜTTE HIZLA YÜKSELDI VE KISA SÜREDE ÖRGÜTÜN ÖNEMLİ İSİMLERİNDEN BİRİ OLDU.FAKAT SAVAŞ SIRASINDA GÖRDÜĞÜ VAHŞET GÖRÜNTÜLERİ YUCATAN'IN YENİDEN UYUŞTURUCUYA BAŞLAMASINA SEBEBİYET VERDİ.HER GECE KABUSLAR İÇERİSİNDE UYANAN YUCATAN,HİÇ BİR İŞ YAPAMAZ HALE GELDI.ARTIK GÜNLERİ EROİN VURUP TAVANA BAKARAK GEÇIYORDU.YUCATAN'IN BU DURUMDAN MEMNUN OLMAYAN ÖRGÜT LİDERLERİ,ONU ÖLDÜRMEYE KARAR VERDILER.ONA GÖNDERDİKLERİ SERİ KATİL,YUCATAN'IN 18 YAŞINDA HAYATINI KURTARAN SEVGİLİSİ VERACRUZ'UN TA KENDİSİYDİ.YUCATAN'A HALA AŞIK OLAN VERACRUZ ONU KAÇIRARAK JAMAİCA'YA GETİRDİ.ONU TEDAVİ EDEREK EROİNİ BIRAKTIRDI.FAKAT YUCATAN YİNE DE ARADA JAMAICA MALI OTLA TAKILMAYI İHMAL ETMEDİ.ORADA REGGAE MÜZİĞİ ÖĞRENEN YUCATAN,KENDİ GRUBUNU KURDU.BOB MARLEY'LE DE KANKA OLAN YUCATAN,BİR SÜRE BOB MARLEY'İN ALT GRUBU OLARAK KONSERLERDE BOY GÖSTERDİ.HAYATI BÖYLE DEVAM EDERKEN 11 MAYIS 1981 DE BOB MARLEY'IN ÖLMESİYLE BİRLİKTE DERİN BUNALIMLARA SÜRÜKLENEN YUCATAN,JAMAICA'DAN TAŞINMAYA KARAR VERDİ.ZATEN SEVGILISI VERACRUZ'DA 3 YIL ÖNCE ÖLMÜŞTÜ.VE YOLU TÜRKİYE'DE İZMİR'E DÜŞTÜ.ARTIK İYİCE YAŞLANMIŞ OLAN YUCATAN,ÇEKTİĞİ ACILARA DAYANMAKTAN BIKMIŞTI.KENDİNE YAKIŞIR BİR ŞEKİLDE ÖLMESİ GEREKMEKTEYDİ.DÜNYA ONU,GOLDEN SHOT'IN MUCIDI OLARAK TANIMAKTAYDI ZATEN.O DA 26 ARALIK 1991'DE KENDİ ADINI İNSANLARA YAYMAMI SÖYLEYEREK AŞIRI DOZ EROİN VURARAK KENDİNİ ÖLDÜRDÜ.

28 Mayıs 2008 Çarşamba

beynimdeki sonbahar


o,minimialist bir filmde figüran olmayı seçmiştir.
o,azot ayrıştıran bir çobandır.
o,asla ihtiyaç duyulmamış olan 6. elementtir.
o azteclerin vahşet tanrısıdır.
o,brutal bir vokaldir.
o,Sam haskins'in sürrealist nu fotoğrafıdır.
o, asla o olmamıştır.