ölüm tanrısı tarafından sürüldüğüm bu çöl....
bitmeyen gün batımları ve doğumları..
karanlık.aydınlık.karanlık.aydınlık.karanlık..
insanlık,en büyük paradoksu,yaşamın devamını gözden kaçırmış.
günbatımında karşıma çıkan çıplak dişi,uyuttuğum cinsel duygularımı uyandırmak için çaba bile harcamadı.onu bu yüzden sevmiştim.
aslında onu hiç sevmedim.
o hiçbir zaman var olmadı...

20 Eylül 2009 Pazar

ROXANNE AND DEATH

Pencereden dışarı bir bak. Bu sana sandalda olduğun zamanı hatırlatmıyor mu? Daha sonra o gece, uzanmış göküyüzüne bakıyordun ve kendi kendine şöyle demiştin “ sandal yerinde durduğu halde, nasıl oluyor da manzara akıp gidiyor”.
Gökdelenin tepesinden bıraktığın kağıttan uçağın sigara dumanına karışıp rüzgarla birlikte uzaklara doğru gitmesiyle ağlamaya başlamıştın. Elinden balonunu kaçırıp balonun arkasından hüzünle bakan küçük çocuklar gibiydin. Ve sonra kendini aşşağıya bıraktın. Her zaman gökyüzünde dolaşmaktan bahsederdin. Bulutların o anlamsız şekillerinde dolaşmak isterdin. Onlar o kadar anlamsız ki, onların içinde kendimi anlamlı hissederdim, derdin.
Roxanne’ e son bir mektup göndermiştin. Onu senden gizli okuduğumu bilmiyordun. Mektubun başında uyuduğunda alıp okumuştum. Kızıyordun Roxanne’e. Kılcal damarlarına kadar girmiş olan zehri bırakması gerektiğini söylüyordun. Neden hayatta figüran olmayı seçtiğini anlayamıyordun bir türlü.
Sonaran Çölü’ne dolaşmaya gitmiştiniz bir keresinde birlikte. Çölün ortasında kaybolmuştunuz. Sonra bir kulübe bulmuştunuz, kaktüslerle çevrelenmiş bir vahanın yanında. Geceyi orda geçirmek istemiştiniz. Sonra da saatlerce kulübeden bulduğunuz satranç takımıyla yıldızların altında satranç oynamıştınız.
Roxanne’e sırılsıklam aşıktın. Ama Roxanne seni göremeyecek kadar uyuşturuculara gömülmüştü. Hamile olduğunu öğrendiğinde nasıl da ağlamıştı. Sen de baba olacağını zannederek nasıl da mutluydun. Aslında ikinizde aynıydınız. İkiniz de kördünüz hayata bakarken. Roxanne’i kör eden uyuşturuculardı, seni kör edense Roxanne’e olan aşkın. Son da bu yüzden gelmedi mi zaten, ikiniz içinde.
Roxanne öldükten 4 gün sonraydı sanırım. Artık kendini iyice kaybetmiştin. Senin için sonun geldiğini biliyordum. İkinci trafik kazasını geçirdikten sonra garipleşmiştin biraz. Yakında öleceğim diyordun bana. Ölecektin ve ruhun gökyüzüne yükselecekti. Karşına melekler çıkacak, seni şelalenin yanında duran kulübeye götüreceklerdi. Gökyüzü daima gün batımındaki gibi kızıl olacaktı. Yanılacağını söylemiştim. Melekler de kavga eder, melekler de ağlar. Melekler de dans eder ve melekler de ölür.
Ve kendini öldürdün. Ölmeyi dilediğin gecelere son verdin. Gökdelenin tepesinden kendini aşağıya bıraktın. Ve ben bir çığlık attım. Aşağıya düşerken, salem sigarandan son dumanını alıyordun. Ağlamaktan kızarmış olan gözlerinin içine 3 saniye daha baktım. O 3 saniyede ben ağlıyordum, sen Roxanne’i düşünüyordun. Önce sen çarptın taksiye, sonra da benim çığlığım.

Hiç yorum yok: